Hak arama özgürlüğünün fiilen gerçekleşmesi, avukatlık mesleğinin varlığıyla olanaklıdır. Avukatlık,

Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün yansıması ve bu hakkın


kullanılmasının güvencesini oluşturan bir meslektir.Bu anlamda avukatlık mesleğinin nitelikleri önce

özel kanun niteliğindeki 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu kapsamında daha sonra cezai işlemlerim

müeyyidesi anlamında genel bir belirleyicilik arz eden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında

değerlendirmekte fayda vardır.

1136 Sayılı Avukatlık Kanunu kapsamında avukatın görevi sayılan hususlar ile diğer yasalarda avukat

sıfatına yüklenen görevler “avukatın görevi” olarak kabul edilmelidir. Avukatın görevinin neleri

kapsadığı 1136 sayılı kanunda sayılmaktadır. Kanunun 35. Maddesinin ilk ve ikinci fıkralarında

avukatların yapabilecekleri işler gösterilmiştir. Bu bakımdan, avukatların gerek adli iş ve davaların

takibiyle ilgili 35/1. Maddedeki görevleri ve gerekse 35/2. maddesindeki (genel vekalet görevi; özel

veya kamu kurum ve kuruluşlarında iş takibi, danışmanlık vb.) görevleri nedeniyle kamu görevlisi

sayılmaları gerekmektedir.1136 sayılı Kanunun 57. maddesi gereği, “görevi sırasında veya görevi

nedeniyle avukata karşı suç işleyen fail, bu fiilini hakime karşı işlemiş gibi cezalandırılmalıdır.”

Ancak bunun için, ilgili suç tipinde mağdurun hakim veya kamu görevlisi olduğunun unsur veya

ağırlatıcı neden olarak öngörülmüş olması gerekmektedir. Ancak, 5237 sayılı TCK hükümlerinde artık

bir suçun mağdurunun hakim olması özel olarak düzenlenmemiş fakat, yapılan kamu görevi nedeniyle

suçun işlenmesi öngörülmüştür.

Avukatlık mesleğine verilen önemi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ele alan kanun koyucu, bu

kanun sisteminde avukatı bir taraftan “kamu görevlisi” olarak düzenlemiş iken, diğer yandan da

avukatın hakim-savcı gibi “yargı görevi yapan” kimse olduğunu kabul etmiştir.Kanunun “Tanımlar”

başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde, “kamu görevlisi” ve “yargı görevi yapan”

kavramları açıklanmıştır. Maddenin (c) bendinde, “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin

yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak

katılan kişi” ve (d) bendine göre de, “Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler, adli, idari

ve askeri mahkemeler üye ve hakimleri ile cumhuriyet savcısı ve avukatlar” tanımlamaları yapılmıştır.

Kanun lafzından anlaşılmaktadır ki, TCK nezdinde kamu görevlisi sayılabilmek için sürekli olarak

kamu görevi icra eden kişi olma şartı bulunmamaktadır. Avukatlık ise yargı görevi yapan nitelikte

görevler içerisine dahil edilmiştir. Bu anlamda avukat görevini icra ettiği süreç içerisinde kamu

görevlisi sayılmalıdır.

Sonuç olarak 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu düzenlenmeleri ile

avukatların görevleri dolayısıyla “kamu görevlisi” olarak kabul edilmeleri gerekmiştir. Bu kabulün

sonucu olarak, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan, “kamu görevlisi” sıfatını fail veya mağdur yönünden

düzenleyen tüm hükümler avukatlar için de uygulanır duruma gelmiştir.