AKDİ ÖNALIM HAKKI VE MUVAZAA
Akdi ön alım hakkında muvazaa; bedelde muvazaa ve işlemin niteliğinde yapılan muvazaa şeklinde
karşımıza çıkmaktadır.
BEDELDE MUVAZAA
Genel Olarak
Bedelde muvazaa iddiasına dayanarak dava açmak ve bedelin muvazaalı olduğunu ileri sürmek ön
alım hakkı sahibinin hak arama özgürlüğü kapsamında en temel hakkıdır.
Ön alım hakkının kullanılmasında bedelde muvazaa iddiası uygulamada karşımıza iki şekilde
çıkmaktadır: Bunlardan ilki gerçek satış bedelinin tapuda daha yüksek gösterilmesi, ikincisi ise gerçek
satış bedelinin tapuda daha düşük gösterilmesidir. Taraflar bu yola bazen önalım hakkı sahiplerinin
haklarını kullanmalarına mâni olmak bazen de tapu devir işlemleri sırasında çıkacak tapu harçlarından
kaçınmak amacıyla başvurmaktadır. Kısmi muvazaanın söz konusu bu hallerde görünürdeki işlem ile
gizli işlem aynı türden olup sadece bedel noktasında görünürdeki işlem ile gizli işlem arasında fark
vardır. Taraflar kararlaştırmış oldukları bedele, görünürdeki işlemi ifade eden ve şekil şartına uygun
olan resmi sözleşmede yer vermemektedir. Yargıtay tapuda gösterilen bedel ile gerçek bedel
arasındaki aşırı farkın, tek başına temlikin muvazaalı olduğu sonucunu doğurmayacağını kabul
etmektedir. Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda;“… akitte gösterilen bedel ile
gerçek bedel arasında fahiş fark var ise de, bu hususun tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı
da açıktır.” demek suretiyle bedeller arasında fark bulunmasını tek başına muvazaanın kanıtı
sayılamayacağını belirtmiştir. Bedelde muvazaa iddiasını satış bedelinin tapuda yüksek veya düşük
gösterilmesi açısından ayrı ayrı ele almak gerekir.
Satış Bedelinin Tapuda Yüksek Gösterilmesi
Tapuda devri yapılan taşınmazın bedelinin, taşınmazın gerçekteki rayiç bedelinden daha yüksek olarak
gösterilmesi bedelde muvazaanın uygulamadaki ilk görünümüdür. Taşınmazını veya paylı mülkiyete
tabi bir taşınmazda payını satan kişinin taşınmazın satış bedelini tapuda yüksek göstermesinin temel
sebebi önalım hakkı sahiplerinin haklarını kullanmalarına mâni olmaktır. Tahmin edileceği üzere; kişi
taşınmazı/payı, rayiç değerinden daha fazla bir bedelle satın almak zorunda kalırsa ön alım hakkını
kullanmada tereddüt eder, belki de bu hakkını hiç kullanmaz. Böyle bir durumda ön alım hakkı sahibi
bu hakkını kullanmayacağından/ kullanamayacağından taşınmazın/payın satıcısı ile alıcısı arasında
satış sözleşmesi gerçekleşecektir. Satış sözleşmesinde, gerçek satış bedelinin satış sözleşmesinde
gösterilen bedel olmadığını, önalım hakkının kullanılmasının önlenmesi için bedelinin fazla
gösterildiğini ileri süren ön alım hakkı sahibi dava açabilir.
Bedelde muvazaa iddiasıyla açılan önalım davalarında öncelikle muvazaa iddiası incelenmelidir.
Tarafların delillerinin toplanmasından sonra Mahkemece tüm deliller birlikte değerlendirilmelidir.
Varılacak sonuç itibariyle davacı bedelde muvazaa iddiasını ispat ederse, payın yahut taşınmazın
gerçek değeri mahkemece tespit edildikten sonra, bu miktar üzerinden tapu harç ve masrafları tapu
sicil müdürlüğünden sorularak yatırılması gereken toplam bedele ilişkin ara karar kurulmalıdır. Ara
karar ile davacıya dava konusu taşınmazın/ payın mahkemece tespit edilen satış bedeli, alıcını ödediği
harç ve masrafları depo etmesi için uygun süre verilir. Davacı bu iddiasını ispat edemez ise tapudaki
satış bedeli üzerinden depo bedeli tespit edilerek bu bedelin yatırılması için davacıya uygun süre
verilir. Önalım bedeli nakit olarak depo edilmelidir. Önalım bedelinin ödeme yeri mahkemece
belirlenecek bir banka şubesi veya mahkeme veznesi olabilmektedir. Önalım bedelinin ne zaman depo
edileceğinin belirlenmesi yetkisi hâkime aittir.Önalım hakkı sahibi, vuku bulan satış sözleşmesinin
tarafı olmadığı için üçüncü kişi konumundadır ve satış bedelinin muvazaalı olarak yüksek gösterildiği
iddiasını keşif, tanık, bilirkişi, yemin ve her türlü yasal delil ile ispat edebilir. Uygulamada bu konuda
daha çok tanık ve keşif deliline dayanılmaktadır. Ancak bu takdiri delillerin yanında kesin delillerden
olan yemin deliline de başvurulabilir. Bu tür iddiada tam bir delil serbestisi vardır. Davacı tanık
göstermişse o tanıklar dinlenmeli, istek halinde keşif yapılarak dava konusu payın dava tarihinde
değeri tespit edilmelidir.
Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda; “Tapudaki satış işleminin tarafı olmayan
davacı bedelde muvazaa iddiasını her türlü delil ile ispat edebilir.
Yine Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda; “…davacı önalım hakkına engel olmak
amacıyla satış bedelinin resmi satış senedinde yüksek gösterildiğini iddia edebilir ve bu iddiasını tanık
dahil her türlü delille kanıtlayabilir.” demek suretiyle tapuda satış bedelinin muvazaalı olarak
gösterilmesi durumunda davacının iddiasını her türlü delil ile ispat edebileceğini belirtmiştir.
Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir karard; “Davacı, dava dilekçesinde açıkça yemin
deliline dayanmış olduğundan davacıya satış bedeli konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı
hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.” demek suretiyle davacının dava dilekçesinde
yemin teklifine dayanmış olmasına rağmen mahkemenin bu husus değerlendirmeden eksik
incelemeyle bir karar verildiği gerekçesiyle iş bu kararı bozmuştur.
Yargıtay'ın yerleşen içtihatlarına göre bedelde muvazaa konusundaki keşif tek başına yeterli delil
olarak kabul edilememektedir. Keşif toplanacak delillerin tamamlayıcısı veya o delillerin takdirinde
bir yan delil olarak kabul edilmektedir. Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda;
“Davacı satış sözleşmesinin tarafı olmadığından bedelde muvazaa iddiasını her türlü delille
ispatlayabilir. Ancak keşif tek başına bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir… Soyut
tanık anlatımları ve keşfen belirlenen değer bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya tek başına yeterli
bulunmadığından, davacıların muvazaa iddiasına itibar edilemez.”
Davalı ise önalım davasına konu edilen taşınmazın/payın alıcısı bir başka deyişle satış sözleşmesinin
tarafıdır. Kural olarak bir sözleşmede taraf olan kimse muvazaa iddiasında bulunamaz. Davalı,
taşınmazın/payın gerçek satış bedelinin sözleşmede gösterilen miktar olamadığı, tapuda gösterilen
bedelin gerçek bedelden yüksek olduğu, bedelin muvazaalı olduğu iddiasına dayanamaz.
Yargıtay konuya ilişkin olarak veriş olduğu bir kararda; Payı temlik alan davalı muvazaalı resmi
işlemin tarafı olduğundan ve hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağından muvazaa iddiasının
dinlenmeyeceği açıktır.” demek suretiyle muvazaalı işlemin taraflarının kendi muvazaalarına
dayanamayacaklarını belirtmiştir. Yargıtay’ın yakın tarihteki uygulamasına göre önalım bedeli,
taşınmaz satış sözleşmesinde gösterilen satış bedeli ile davalının bu satış işlemi sebebiyle ödediği harç
ve masraflardan ibarettir. Alıcı davalı payı satın alırken harcadığı parayı davacıdan ister. Bu görüş çok
uzun bir süre tartışmasız olarak uygulanarak bütün mahkeme kararlarında yer almıştır.
Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda; “…davacıya 08.05.2014 tarihli resmi
senetteki satım bedelini ve alıcının ödediği harç ve masrafları depo etmesi için yeterli süre verilerek bu
bedelin yatırılması halinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle hüküm
kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.” demek suretiyle resmi
senetteki bedel ile harç ve masrafların depo edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Önalım davasının
açılmasından sonra taşınmazın/payın bir başka kişiye satılması halinde bedele ilişkin sorumluluğun
nasıl olması gerektiği iyi niyet kavramı üzerinden açıklanmaktadır. Eğer üçüncü şahıs önalım
davasından haberdar değilse ve iyiniyetle o taşınmazı/payı satın almışsa kendisinin taraf olduğu satış
sözleşmesindeki bedel önalım bedelidir. Davacı ikinci satış sözleşmesinde gösterilen bedeli ödemek
zorundadır. Uyuşmazlık konusu payı/taşınmazı dava açıldıktan sonra satın alan kimse, önalım
davasının açıldığını bilerek ve kötüniyetle taşınmazı/payı iktisap etmişse davacı ilk satış
sözleşmesindeki satış bedeli ve masrafları ile sorumludur. Davalının kötüniyetle olduğunu iddia eden
davacı bu iddiasını ispatla mükelleftir. Önalım hakkının kullanılmasında bedelde muvazaa iddiasının
kanıtlanamaması durumunda, iddia edilen bedel ile tapuda gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden
davalı yararına vekalet ücretinin hükmedilmesi gerekmektedir.
Önalım hakkının kullanılmasında davacının açtığı davanın birden fazla davalıya yöneltilmesi ve
davanın reddedilmesi durumunda, davalı lehine dava konusu payın satış bedeli üzerinden vekâlet
ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Satış Bedelinin Tapuda Düşük Gösterilmesi
Tapuda taşınmazın satış bedeli, rayiç bedelinden daha düşük de gösterilebilmektedir. Bunun nedeni ise
genellikle, tapu devir işlemleri sırasında çıkacak tapu harçlarından kaçınmaktır. Bedelin gerçekten
düşük gösterildiği muvazaa hallerinde, ön alım hakkı sahibinin ispat yönünde bir çabası olmaz. Zira ön
alım hakkı sahibinin, bu hakkını gerçekten daha düşük bedel üzerinden kullanması ekonomik olarak
menfaatinedir. Bedelin gerçekten düşük gösterildiği muvazaa halleri sadece özel hukuk alanını meşgul
etmemektedir. Bu işlemin harca tabi olması ve çoğu zaman tarafların daha az tapu harcı ödemek için
farklı beyanlarda bulunması Vergi hukuku anlamında da bu konuya dair düzenlemeler getirilmesi
sonucunu doğurmuştur. 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun “Kayıtlı değer, emlak vergisi değeri” başlıklı
m. 63/2 hükmüne göre; “Gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu ve kadastro harcı, emlak vergisi
değerinden az olmamak üzere, beyan edilen devir ve iktisap bedeli üzerinden hesaplanır.” 492 Sayılı
Harçlar Kanunu’nun “Kayıtlı değer, emlak vergisi değeri” başlıklı m. 63/4 hükmüne göre; “Tapuda
yapılan işlemden sonra, emlak vergisi değerinden daha düşük bir bedel üzerinden harç ödendiğinin
veya beyan edilen devir ve iktisap bedelinin gerçek durumu yansıtmadığının tespit edilmesi halinde,
aradaki farka isabet eden harç ikmalen veya re’sen tarh edilir. Bu suretle tarh edilecek tapu ve kadastro
harcı için, 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi ziyaı cezası % 25 nispetinde uygulanır.
Takdir komisyonu kararlarına istinaden bu fıkra uyarınca tarhiyat yapılamaz.”
İlgili düzenlemelerle bağlantılı olarak 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinde,
emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti ilanı ve kesinleşmesine dair usuller düzenlenmiştir.
Ezcümle taşınmazın beyan edilen değeri 1319 Sayılı Kanun’un 29. maddesindeki değerden az olduğu
takdirde, söz konusu fark, 213 Sayılı Kanun gereği cezalı olarak ödenmektedir.
213 Sayılı Kanun’un “Pişmanlık ve Islah” başlıklı 371. maddesi ile sözleşmenin taraflarına, vergi ziyaı
cezasına maruz kalmamaları için tapuda tesis ettikleri işlem sonucunda düşük gösterdikleri bedeli
yükseltme imkânı tanınmaktadır. Tarafların 213 Sayılı Kanun kapsamında değişiklik talep etmesinin
işlemin geçerliliğine bir etkisi olmaz. Bir sözleşmenin geçerliliğini tespit, Borçlar hukukunun
konusudur. Kamu hukukuna dahil alanların, konuya dair düzenlemelere yer vermelerindeki amaç,
haksız maddi menfaat elde etmek isteyen kimselerin , bu yolla cezalandırılması ve hazinenin
menfaatinin korunmasıdır. Tarafların taşınmazın/payın satış bedelini tapuda daha düşük gösterdiği
durumlarda önalım bedelinin miktarının nasıl tayin edileceği öğretide tartışmalıdır. Yargıtay satış
işleminde muvazaalı olarak bedel düşük gösterildiği takdirde, davalının daha az tapu masrafı ve vergi
ödeyerek bu yolla menfaat elde ettiğini, davalının bu eyleminden dolayı kendi kusuru ile zarar
gördüğünü ve bu zarara katlanmak zorunda olduğunu, tapudaki satış bedeli üzerinden önalım hakkının
kullanılabileceğini hükme bağlamıştır. Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda;
“Vurgulamakta yarar vardır ki, davalının zararı, harici sözleşme gereğince kararlaştırılan satış
bedelinin ödenmesinden değil, tapudaki satış ve resmi senedin düzenlenmesi sırasında tapu
masraflarından kaçınmaya yönelik eksik satış bedelinin bildirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Davalı tapudaki resmi kayıtlarda taşınmaz değerini düşük göstermekle, daha az tapu masrafı ve vergi
ödemiş; bu yolla menfaat temin etmiştir. Davalının bu eyleminden dolayı kendi kusuru ile zarar
gördüğü açıktır. Hukukun temel ilkelerine göre hiç kimse kendi kusurundan yine kendisi lehine sonuç
çıkaramaz; dolayısıyla kendi kusuru ile sebebiyet verdiği zarara katlanmak zorundadır. Davalının
tapudaki bedeli düşük gösterme şeklinde gerçekleşen muvazaalı davranışından kaynaklanan zararı;
yine bu davranıştan kendisi lehine sonuç çıkararak davacılardan istemiş olması hukuken korunamaz.
Davalının bu eyleminin sonuçlarına katlanması gerekir. Diğer taraftan, kural olarak,muvazaalı işlemin
tarafları birbirine karşı kendi muvazaasına dayanarak talepte bulunabilir, üçüncü kişilere karşı bu
durumu ileri süremezler…” Yine Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda; “Davalı
satış akdinin tarafı olduğundan bu akdin bedele ilişkin kısmının muvazaalı olduğunu, gerçek satış
bedelinin tapudaki miktarın üstünde bulunduğunu iddia edemez. Zira bir kimse yaptığı akitle bağlıdır.”
Yine Yargıtay konuya ilişkin olarak vermiş olduğu bir kararda göre; “Davalı sonradan tapuya
müracaat ederek satış bedelini artırsa dahi, bu hususu davacıya karşı ileri süremez.”
Ezcümle tapudaki bedelin gerçekten düşük gösterilmesi halinde, muvazaalı satış sözleşmesinin tarafı
olan kişiler bedelin muvazaalı olduğunu ön alım hakkı sahibine karşı ileri süremez. Böyle bir durumda
uygulamada tarafların taşınmazın bedelini tapuda düşük göstermeleri halinde sözleşmenin tarafı olan
alıcı satıcıya ya da satıcı alıcıya “aşırı yararlanma” iddiasıyla ayrı bir dava açmaktadır. Aşırı
yararlanma sebebiyle satış sözleşmesinin iptal edilmesi halinde bu iptal geçmişe etkili olacak ve
önalım hakkı sahibi bu hakkını kullanmayacaktır. Bir başka deyişle aşırı yaralanma ön alım hakkının
kullanılmasını önlemeye yönelik bir sebeptir.