Genel Olarak

Muvazaa bir hukuki işlem yapılırken, irade ile irade beyanı arasında istenerek meydana getirilen

uygunsuzluk hallerindendir. Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine

uygun olmayan ve hukuki sonuç doğurmasını istemedikleri bir görünüş meydana getirmek hususunda

anlaşmalarıdır. (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 366;

Atamulu, İsmail; Türk Borçlar Hukukunda Muvazaa, Ankara 2017, s. 23. Muvazaa Türk Borçlar

Kanununda doğrudan düzenlenmemiştir. TBK’nun 19. maddesinin I. fıkrasında dolaylı olarak “Bir

sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya

gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas

alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Muvazaanın Unsurları

Muvazaa Anlaşması

Tarafların gerçek iradelerine uymayan görünürdeki işlemi, üçüncü kişileri aldatmak kastıyla

yaptıklarına ve kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayacağına ilişkin yapılan anlaşmaya muvazaa

anlaşması denir. (Eren, 367; Atamulu, 25.) Muvazaa anlaşması ile taraflar görünüşte bir işlem yapma

yönünde iradelerinin açığa vururlar. (Atamulu, 25.)

Görünürde İşlem

Görünürde işlem, tarafların üçün kişileri aldatmak için yaptıkları işlemdir. Taraflar burada, hukuki

işlemi görünürde yapmakta ve kendileri hakkında hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacağı konusunda

anlaşmaktadırlar. (Eren, 366.)

Gizli İşlem

Gizli işlem sadece nisbi muvazaada söz konusu olur. Gizli işlem tarafların görünürdeki

muvazaalı işlemin altında kendi iradelerine uygun ve gerçekten arzu ettikleri işlemdir. Örneğin miras

bırakanın saklı paylı mirasçılarının tenkis davasını engellemek için, mallarını bir başka kişiye

bağışladığı halde, satmış göstererek bir satış sözleşmesi yaptığında, gerçekte yapmak istediği işlem

bağışlama, görünürdeki işlem ise satıştır. Burada gizli işlem gerçek iradesine uygun olan bağışlamadır.

(Eren, 368.)

Aldatma Kastı

Muvazaada tarafların amacı, gerçek iradelerini gizli tutarak, bir menfaat elde etmek için,

üçüncü kişiler nezdinde bir görünüş uyandırmadır. Bu sebeple tarafların gerçek niyetlerini ve

iradelerini gizli tutma konusunda kasıtlı hareket etmesi gerekmektedir. Bundan dolayı aldatma kastı

muvazaanın zorunlu unsurlarındandır. (Atamulu, 43; Eren, 368.)

Muvazaanın Türleri

Mutlak Muvazaa

Mutlak muvazaa, tarafların gerçekte herhangi bir işlem yapmak istemedikleri halde, üçüncü

kişilere karşı, onları aldatmak amacıyla bir işlem yapıyormuş gibi hareket ederek görünürde bir işlem

yapmalarıdır. Mutlak muvazaada taraflar, gerçekte hiçbir işlem yapmak istememekte, görünürdeki


işlem ile üçüncü kişileri aldatmaktadırlar. Mutlak muvazaada, muvazaa anlaşması ve görünürdeki

işlem mevcuttur. Tarafların gerçek iradelerine uygun bir gizli işlem bulunmamaktadır. (Eren, 369;

Atamulu, 47-48.)

Nisbi Muvazaa

Nisbi muvazaa, tarafların aralarında gerçek iradelerine uygun yaptıkları bir sözleşmeyi, iradelerine

uymayan ve dışa karşı görünürde bir sözleşme yaparak gizlemeleridir. (Eren, 369.)Nisbi muvazaada

taraflar, görünürdeki işlemin arkasında gerçek iradelerine uygun bir işlem yaparlar. Görünürdeki

işlemin arkasına gizlenen gerçek iradelerine uyan bu işleme gizli işlem denir. (Atamulu, 51; Eren,

369.) Nisbi muvazaada; muvazaa anlaşması, görünürdeki işlem, gizli işlem ve aldatma kastı olmak

üzere dört unsur bulunmaktadır. (Y. HGK., T. 6.11.1991, E. 1991/14-369, K. 1991/562, “Muvazaanın

çeşidi ne olursa olsun olayda üç unsurun nisbi muvazaada ise bunlara ek olarak dördüncü bir unsurun

gerçekleşmesi gerekir.1- Muvazaa Anlaşması: Tarafların muvazaalı işlemi sırf üçüncü şahısları

aldatma için yaptıklarına ve kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceğine dair anlaşma yapmaları

gerekir. Muvazaa anlaşması netice itibariyle bir sözleşmedir; görünüşteki muvazaalı muameleden ayrı

olup onunla birlikte veya daha önce yapılabilir. Muvazaa işleminin bir sözleşmeye dayanması

nedeniyle tek taraflı işlemler ile irade sakatlığı oluşturan durumlardan ( hata-hile gabin ) farklı

niteliktedir.2- Görünüşteki İşlem: Tarafların kişisel aldatmak için yapmış oldukları işleme görünüşteki

işlem denir. Taraflar burada hukuki işlemi sırf görünüşte yapmakta, bu sebeple kendileri hakkında hiç

bir hüküm ve sonuç doğurmayacağı hususunda anlaşmış bulunmalıdırlar. Burada devir sağlayan

görünüşteki işlem, hukuki niteliği itibariyle muvazaalı işlemin kendisidir.3- Gizli işlem: Nisbi

muvazaada söz konusu olan bir unsurdur. Tarafların görünüşteki işlemin altında gerçek iradelerine

uygun ve gerçekten arzu ettikleri bir işlem yapıldığı zaman söz konusu olur.4- Aldatma kastı: Borçlar

Kanunu'nun 18/1'de tarafların sözleşmenin gerçek niteliğini gizledikleri niyetinden söz edilmektedir.

Gizleme niyeti, anacak üçüncü kişilerin aldatılması yoluyla gerçekleşebileceğinden aldatma kastı

muvazaanın içeriğine dahil zorunlu şarttır. aldatma kastındaki amaç, tarafların harice karşı aldatıcı

durum yaratmak hususundaki niyetidir. ( Esener, Muvazaalı muameleler sh. 12 ).”, Kazancı İçthat

Bilgi Bankası; Eren, 369; Atamulu, 52.) Uygulamada en sık karşılaşılan muvazaa türü nisbi

muvazaadır. Özellikle gerçekte bağışlama sözleşmesi yapılmak istenmesine rağmen, bu bağışlama

sözleşmesinin görünürdeki satış sözleşmesinin arkasına gizlenmesine uygulamada sıkça

rastlanmaktadır. Bunun en güzel örneği muris muvazaasıdır. Muris muvazaası, miras bırakanın

mirasçılardan mal kaçırmak için, tapuda kayıtlı taşınmazını, üçüncü kişiye veya çoğu kez diğer

mirasçılardan birine bağışlamasın rağmen, bu işleme dışa karşı satış gibi göstermesidir. (Atamulu, 54;

Eren, 370.)Burada satış sözleşmesi, gerçekte yapılmak istenmeyen görünürdeki işlem, bağışlama

sözleşmesi gerçekte yapılma istenen gizli işlem, tarafların bu konuda anlaşmaları muvazaa anlaşması

ve mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket etmeleri, üçüncü kişileri aldatma kastıdır. (Atamulu,

54.)

Muvazaanın Hüküm ve Sonuçları


Muvazaalı İşlemin Geçersizliği ve Yokluğu

Muvazaada, tarafların karşılıklı iradeleri görünürdeki işlemin geçersiz olması yönündedir. Bu sebeple

muvazaalı işlem geçersizdir. Muvazaada tarafların üzerinde anlaştıkları husus, görünüşteki muvazaalı

işlemin hüküm ve sonuç doğurmaması yönündedir. (Y. HGK., T. 7.5.2014, E. 2013/9-1792, K.

2014/584, “Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş

olsunlar, görünüşteki ( zahiri ) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi

bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması,

tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.”, Kazancı İçthat Bilgi Bankası;

aynı yönde, Y. HGK, T. 16.6.2010, E. 2010/1-275, K. 2010/327, Kazancı İçthat Bilgi Bankası;

Oğuzman, M. Kemal/Öz, M. Turgut; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, İstanbul 2014, s. 132;

Kocayusufpaşaoğlu, Necip; Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C. I, İstanbul 2014, s. 354, Atamulu, 112.)

Muvazaalı işlem, diğer geçerlilik şartlarını taşısa dahi, geçerli hale gelmez. (Y. 1. HD., T. 12.3.1982,

E. 1982/2590, K. 1982/2692 “BK. M. 18 uyarınca, aktin resmi şekilde yapılması muvazaa nedeniyle

geçersiz olduğunu ileri sürmeye engel değildir.” Kazancı İçthat Bilgi Bankası.) Muvazaalı işlemin

geçersizliği kesindir. Belirli bir sürenin geçmesi veya muvazaa nedeninin ortadan kalkması ile geçerli

hale gelmez. Taraflar muvazaalı işlemin geçerli olacağına muvafakat etseler dahi işlem geçersizdir.

Hatta taraflar muvazaalı sözleşme dolayısıyla edimlerini yerine getirmiş olsa dahi sözleşme geçerli

hale gelmez. (Özuğur, Ali İhsan; Tenkis, Mirasta Denkleştirme ve Muvazaa Davaları, Ankara 2013, s.

447.) Muvazaa sebebine dayanılarak verilen mahkeme kararları yenilik doğurucu değil, açıklayıcı

niteliktedir. Bu kararlara konu olan işlemler yapıldıkları tarihten itibaren geçersiz olup, yapılmamış

sayılırlar ve kararlar geriye etkili sonuç doğururlar. (Y. 1. HD. T. 10.11.2015, 2014/10781 E.,

2015/12895 K., Çetin Halman, Emine; Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear,

Ankara 2016, s. 229-230.) Doktrinde Eren, muvazaalı işlemin yok hükmünde olduğunu ileri

sürmektedir. Bu görüşe göre taraflarda işlem iradesi ve beyan iradesi bulunmamaktadır. Tarafların

iradesi, muvazaalı işlemin meydana gelmemesi hususunda birbirine uygundur. Bu sebeple muvazaalı

işleme bağlanan sonuç yokluktur. Muvazaalı işlem gerçekte kurulmamıştır, meydana gelmemiştir. Bu

görüşe göre muvazaalı işlemleri düzenleyen TBK’nun 19. maddesinde sözleşmenin geçersizliği

öngörülememiştir. Aksine burada tarafların beyan iradesinin yokluğu hususu anlaşılmakta, bunun

yorumundan da sözleşmenin kurulmadığı, meydana gelmediği sonucu çıkmaktadır. (Eren, 372-373.)

Muvazaa İddiası İlgili Herkes Tarafından İleri Sürülebilir

Muvazaalı bir hukuki işlem geçersiz olduğu için ilgili herkes tarafından ileri sürülebilir.

(Atamulu, 120; Kocayusufpaşaoğlu, 355.) Muvazaalı işlemin geçersizliği sadece taraflar için değil,

ilgili olan herkes için söz konusudur. İlgili kapsamına öncelikle muvazaalı işlemin tarafları girmekle

beraber, muvazaalı işleme itiraz etmekte menfaati bulunan üçüncü kişilerde ilgili sayılır. (Y. HGK. T.

21.11.2001, 2001/1-958 E., 2001/1035 K., “Muvazaa iddiasını sözleşmenin tarafları ileri sürebileceği

gibi hukuki yararı bulunan, ayni veya kişisel hak sahibi üçüncü kişiler tarafından da ileri sürülebilir.”,

Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.) Yargıtay, muvazaalı işlemin geçersizliğinin, hukuken korunması


gereken bir hakkı bulunan üçüncü kişiler tarafından ileri sürülebileceğini belirtmiştir. (Y. HGK., T.

17.04.2015, 2013/1622 E., 2015/1238 K. “Diğer taraftan, görünüşteki hukuki işlemin muvazaa

nedeniyle geçersiz bulunduğu iddiası, hukuken korunması gereken bir hakkı bulunan üçüncü kişiler

tarafından da ileri sürülebilir. Çünkü muvazaalı bir hukuki işlem ile üçüncü kişinin zarara uğratılması,

ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir.”, Kanunum İçtihat Bilgi Bankası.) Yargıtay başka bir

kararında, muvazaalı işlemin üçüncü kişilere karşı bir haksız fiil niteliğinde olduğunu, üçüncü kişiler

bu sebebe dayanarak muvazaalı işlemin geçersizliğini ileri sürebileceğini hükme bağlamıştır. (Y. 17.

HD., T. 17.12.2013 2013/18873 E., 2013/17879 K., “Muvazaalı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere

zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğinde olduğundan kural olarak muvazaalı

muamele nedeniyle hakları zarara uğratılan üçüncü kişiler, tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki

işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.”, Kanunum İçtihat Bilgi Bankası.

Hakim somut olayda, muvazaalı bir işlemin varlığını tespit ederse, söz konusu işlemin geçersiz

olduğunu re’sen göz önünde bulundurmak zorundadır. (Y. HGK., T. 22.06.1983, 1981/1-497 E.,

1983/719 k., “muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ( butlanı ) konusu gerek uygulamada ve

gerekse bilimsel görüşlerde oybirliği ile benimsenmiş bulunduğuna; bu nedenle hakimin muvazaayı

istek olmaksızın re'sen gözönünde tutması gerektiğine; muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir

zamanın geçmesi ile görünüşteki işlemin geçerli hale gelmeyeceği kuşkusuz bulunduğuna;

muvaazanın gerek def'an ve gerekse dava yoluyla herzaman ileri sürülebileceğine, bir başka ifade ile

muvazaa iddialarında zamanaşımı sözkonusu olmadığına göre…”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası; Y. 7.

HD., T. 29.05.2014, 2014/3969 E., 2014/11730 K., “Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından,

belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak

böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.”,

Kanunum İçtihat Bilgi Bankası.)

Gizli İşlemin Geçerli Olup Olmadığı Meselesi

Nisbi muvazaada, gizli işlem, tarafların görünürdeki muvazaalı işlemin arakasına

gizledikleri, gerçek iradelerine uygun olan işlemdir. Tarafların gerçek iradesi gizli işlemin geçerliliği

hususunda birleşmektedir. Bu sebeple, gizli işlem muvazaalı olmadığından, muvazaanın tarafları için

de üçüncü kişiler için de geçerli olması gerekmektedir. Ancak tarafların gerçek iradelerinin gizli

işlemin geçerli olması yönünde olması bu işlemin geçerli olabilmesi için yeterli değildir. Gizli işlemin

diğer geçerlilik şartlarını da taşıması gerekmektedir. (Atamulu, 166-167; Eren, 377.) Bu çerçevede,

gizli işlemin konusu imkânsız olmamalı, emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine veya kişilik

haklarına aykırı olmamalıdır. Bununla birlikte tarafların gerçekte yapmak istedikleri gizli işlem için

kanunda bir şekil şartı öngörülmüşse, gizli işlemin bu şekle uygun olarak yapılmış olması

gerekmektedir. Aksi halde gizli işlem şekle aykırılıktan dolayı geçersiz olur. (Atamulu, 175.)

Yargıtay 07.10.1953 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça, muvazaalı işlemle gizlenen gizli

işlemin kanunun öngördüğü şekilde yapılmaması halinde geçerli olmayacağına karar vermiştir.

(YİBGK., T. 7.10.1953, 1953/8 E., 1953/9 K., “Medeni Kanunun 634 üncü maddesi mülkiyeti


nakledecek akitlerin resmi şekilde yapılmasını amirdir. Bununla hakiki iradelerinin tam olarak telahuk

ettiğini akitlerin salahiyetli memur huzurunda beyan eylemeleri kasdolunmuştur. Memur huzurunda

bey akti hakkında iradelerinin telahuk ettiğini akitler beyan eyleseler ve fakat hakiki kasıtlarının akit

yaparken hibe olduğu sabit olsa bey akti batıl olur amma yerine hibe akti kaim olamaz; Çünki memur

huzurunda hibe hakkında tarafların iradeleri telahuk eylememiştir. Bu halde tapu kaydı hali aslisine

irca olunmakla iktifa olunur. Müşteri vaziyetinde bulunan şahsa hibe sebebiyle mülkiyet intikal

eylemiş olamaz.” Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.) Gizli işlemin geçerli olabilmesi için şekil şartına

uygun olarak yapılması konusunda en güzel örnek, muvazaalı yapılan taşınmaz satım sözleşmesinin

arkasına gizlenen taşınmaz bağışlama taahhüdü sözleşmeleridir. Uygulamada sıkça karşılaşıldığı üzere

özellikle muris muvazaasında taraflar gerçekte taşınmazı bağışlama taahhüdü sözleşmesi yapmak

istemlerine rağmen, bu işlemi görünürde taşınmaz satış sözleşmesi yaparak gizlemektedirler.

Taşınmaz satım sözleşmesi TMK’nun 706. ve TBK’nun 237. maddeleri gereği resmi şekilde yapılması

gerekmektedir. Aynı şekilde taşınmazı bağışlama taahhüdü sözleşmesi de TBK’nun 288. Maddesinin

II. fıkrası gereği resmi şekilde yapılmalıdır. Bu sebeple muvazaalı taşınmaz satım sözleşmesi,

muvazaalı olduğu için, gizli işlem olan taşınmazı bağışlama taahhüdü sözleşmesi de, şekil şartlarına

uymadığı için geçersiz olur. (Oğuzman, M. Kemal/Seliçi, Özer/Oktay-Özdemir, Saibe; Eşya Hukuku,

İstanbul 2015, s. 375; Eren, 378; Atamulu, 178. Y. 1. HD., , T. 24.6.2014, E. 2014/4486, K.

2014/12382, “Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı

Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine

uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (

Borçlar Kanunun 213. ) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun

bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak

resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu

kaydının iptalini isteyebilirler.” Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.) Bu husus Yargıtay’ın 7.10.1953 ve

1.4.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme kararlarında kabul edilmiştir.

Muvazaanın İspatı

Muvazaanın Taraflarca İspatı

Muvazaalı işlemin tarafları, muvazaayı ancak yazılı delil ile ispat edebilirler. (Y. HGK., T.

28.5.2003, E. 2003/1-374, K. 2003/370, “Muvazaa davaları sözleşmenin tarafları arasında ise muvazaa

iddiasının yazılı delille ispatı zorunludur.”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası; Eren, 380; Atamulu, 205.)

Taraflar yazılı delilin yanı sıra, diğer kesin deliler olan ikrar, yemin ve kesin hüküm ile de muvazaa

iddiasını ispat edebilirler. (Atamulu, 206.)

Muvazaanın Üçüncü Kişiler Tarafından İspatı

Üçüncü kişiler HMK’nun 203. maddesinin d bendi gereği muvazaa iddiasını her türlü delille

ispat edebilirler. Üçüncü kişilerin muvazaayı ispat edebilmeleri için yazılı delil getirme mecburiyetleri

yoktur. Bu sebeple üçüncü kişiler muvazaa iddiasını tanık ve diğer delillerle ispat edebilirler. (Y.

HGK., T. 28.5.2003, E. 2003/1-374, K. 2003/370; Y. HGK., T. 3.6.1964, E. 1964/2-3, K. 1964/290,


Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.) Muvazaanın ispatının mutlak şekilde gerçekleştirilmesi üçüncü kişiler

açısından zordur. Bu sebeple muvazaanın varlığı araştırılırken, somut olayın özellikleri iyi

değerlendirilmelidir. Hakim sadece tanık beyanları ile yetinmemeli, bedelin gerçekten ödenmiş olup

olmadığını, muvazaalı işlemin taraflarının ekonomik durumunu, şahsi ilişkilerini, muvazaalı işlemin

taraflarının hukuki durumunu da dikkate almalıdır.( Atamulu, 215.)

Muvazaanın İspatında Yararlanılacak Kıstaslar

Muvazaanın varlığı üçüncü kişiler tarafından her türlü delille ispat edilebileceğinden, muvazaanın

tespitinde yararlanılacak kıstasların tespiti önemlidir. Bu çerçevede ortaya konulan bütün deliller iyi

değerlendirilmeli ve işlemi yapan tarafların gerçek iradeleri tespit edilmeli ve gerçek iradelerine uygun

olmayan görünürde bir işlem yaptıklarının ortaya çıkartılmalıdır. Bu sebeple uygulamada Yargıtay

kararlarına yansımış örnekler ve kıstaslar önemlidir. Konu ile ilgili Yargıtay kararları ve kıstaslar

şöyledir: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında; muvazaa tespit edilirken, ülke ve yörenin

gelenek ve göreneklerinden, toplumsal eğilimlerden, olayların olağan akışından, görünürde yapılan

sözleşmenin yapılmasında haklı ve makul bir neden bulup bulunmadığından, satın alan kişinin alış

gücünün olup olmadığından, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki farktan,

taraflar arasındaki beşeri ilişkilerden yararlanılması gerektiğini hükme bağlamıştır. Karar şöyledir: (Y.

HGK. T. 10.06.2015, E. 2013/1-1634, K. 2015/1531, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.)