
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI, MEMURİYETE ETKİSİ
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması CMK’nın 231/5. maddesinde, kurulan hükmün sanık
hakkında bir hukuki sonuç doğurmaması şeklinde tanımlanmıştır. Bu nedenle, örneğin, bir memur
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmişse, memurun memuriyet şartlarını
kaybettiğinden bahsedilemez. Yine memurun DMK’nın 48/A-4-5 maddesinde belirtilen memuriyete
alınacaklarda aranan şartları taşımasına da engel bir durum söz konusu olmaz. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması için, öncelikle uygulanması mümkün olan ve bütün unsurlarıyla tam
olan bir hükmün kurulması gereklidir. Yani burada ilki mahkûmiyet; ikincisiyse söz konusu
mahkûmiyet kararının açıklanmasının geri bırakılması şeklinde iki karar verilmektedir. Dolayısıyla
hükmün açıklanmasının geri bırakılması bir mahkûmiyet hükmü değildir. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı bir hüküm de olmadığından, bu kararla ilgili olarak istinaf ya da temyiz kanun
yollarına değil, itiraza başvurmak mümkündür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, 19.02.2008 tarih ve 2008/25 sayılı kararında “hükmün açıklanmasının
ertelenmesi kurumunun kamu davasının düşmesi sonucunu doğurmasından harekete sanık ile devlet
arasındaki ceza ilişkisini sona erdiren düşme nedenlerinden biri olduğunu” tespit etmiştir. Yargıtay’ın
yerleşik içtihatlarına göre de hükmün açıklanmasının geri bırakılması bir mahkûmiyet hükmü
niteliğinde değildir.
Kabul ettiğimiz görüşe göre cezanın amacı suçluyu ıslah etmektir. Ne yazık ki infaz hukukuna ilişkin
tecrübeler, bu amacının ulaşılmak istenen bir ideal olarak oldukça uzakta olduğunu göstermektedir.
Özellikle cezaevlerinin elverişsiz koşulları nedeniyle, özgürlüğü bağlayıcı cezalardan beklenen
faydanın sağlanamaması, belirli bir düzeyi aşmayan cezalara mahkûm olanların hapsedilmeleri yerine,
infazlarının belirli bir süre ertelenmesi düşüncesini doğurmuştur. Hapis cezasının ertelenmesi
kurumunun kabulünde etken olan bu düşüncelerle, hem hükümlünün ceza evine girmemesine karşın
yasalara saygılı davranmayı öğrenmesinin sağlanması, hem hükümlünün cezaevinde yeni suç
teknikleri öğrenmesinin önüne geçilmesi, hem de devletin infazdan kaynaklanan masraflardan tasarruf
etmesi amaçlanmıştır. Erteleme kurumunun tarihi geçmişi ve ortaya çıkışında etken olan nedenler
incelendiğinde, zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde Kıta Avrupası’nda erteleme
kurumu olduğu yerde kalırken AngloSakson Hukukundaki erteleme kurumdan bazı kurumların
türetildiği ve bunlardan birinin hükmün açıklanmasının ertelenmesi olduğu net bir şekilde
görülmektedir. Bu durum esasında hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun, bir maddi ceza
hukuku kurumu olan ertelemenin özel bir şeklini teşkil ettiğini ortaya koymaktadır. Erteleme, 765
sayılı TCK döneminde hükümlünün belirli bir süre suç işlememesi halinde, aldığı cezayı ve
mahkûmiyetin tüm sonuçlarını ortadan kaldıran bir kurum olarak düzenlenmişti. 5237 sayılı TCK’nın
sisteminde ise erteleme bu işlevi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumuna bırakmıştır. Zira
5237 sayılı kanun uyarınca ertelenmiş hapis cezası, belirlenen denetim süresinin sonunda infaz edilmiş
sayılır. Dolayısıyla mahkûmiyet hükmü adli sicil kaydının arşiv kısmında varlığını sürdürmeye devam
eder. Oysa hükmün açıklanmasının ertelenmesinde belirlenen denetim süresi sonunda zaten hiç sonuç
doğurmamış olan hüküm, tamamen ortadan kalkar ve kişi hayatını bu hüküm sanki hiç var olmamış
gibi sürdürür. Özel bir sicilde tutulan açıklanması ertelenen hüküm hiçbir zaman arşiv kaydı da dâhil
olmak üzere adli sicil kaydına girmez. Görüldüğü üzere hükmün açıklanmasının ertelenmesi
kurumunu ihdas ederek kanun koyucu ilk kez görece hafif suç işleyen kişilere denetim süresi sonunda
yaşamlarına hiçbir değişiklik olmamış gibi devam etmeleri için bir şans vermektedir. Kurum, özel
önleme etkisiyle bir yandan sanığı denetim süresi içerisinde suç işlememeye teşvik ederken, bir
yandan da sanığı cezaevinin olumsuz ortamından korumaktadır. Kanun koyucunun hükmün
açıklanmasının ertelenmesi ve erteleme kurumlarını birbirine paralel gördüğünün bir diğer göstergesi
ise CMK’nın 325/2. maddesindeki düzenlemedir. Hüküm uyarınca hem erteleme hem de hükmün
açıklanmasının ertelenmesi halinde yargılama giderleri sanığa yüklenmektedir. Hükmün
açıklanmasının ertelenmesi kurumu bu haliyle hapis cezasının ertelenmesinden bir önceki basamağı
teşkil etmektedir ve ertelemeden daha lehedir. Aynı şekilde seçenek yaptırımlara çevirme kurumundan
da daha lehe olduğu kuşkusuzdur. Tüm bu açıklamalar ışığında, kabul edilen görüşe göre, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumu mahkûmiyet hükmü değildir. Ceza Muhakemesi Kanunun
231/5. maddesinde, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmaması şeklinde
tanımlanarak bu özelliği üzerinde durulmuştur. Danıştay Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına
İlişkin Kararın Memuriyet Veya Herhangi Bir Kamu Görevine Engel Teşkil Etmeyeceği
Görüşündedir;
Denetim süresi dolmamış olsa dahi Danıştay hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın
memuriyet veya herhangi bir kamu görevine engel teşkil etmeyeceği görüşündedir. Danıştay 8.
Dairesinin 26.03.2013 Tarih ve 2012/3742 E., 2013/2294 K. sayılı kararında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına ilişkin karar ile ilgili olarak “denetim süresi sonunda beklenilen gibi davranılması
halinde beraat kararının hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır” demek suretiyle bu görüşünü ortaya
koymuştur. Yine Danıştay 12. Dairesinin 2007/2534 E. 2008/4502 K. sayılı ilamında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın hukuki sonuç doğurmayacağı ve memuriyete ilişkin
engel bir halinin de olmayacağı dile getirilmiştir. Danıştay’ın yerleşik içtihatları da bu anlamda göz
önünde bulundurulmalıdır.
Yazar: Av. Mehmet TAV