Günümüzde bireyin hak ve özgürlükleri için temel güvence; suçların ve cezaların niteliğinin önceden

çizilmesi ve bireyin kendi fiilinin niteliği bakımından şüphe içinde kalmamasıdır. Bu güvence, Latince

“nullum crimen nulla poena sine lege” yani kanunsuz suç ve ceza olmaz cümlesi ile ifade edilmiştir.

Hukukumuzda ise bu ilke; ‘‘suçların ve cezaların kanuniliği’’ olarak adlandırılmıştır. Kanunilik,


bireye daha önceden çizilmiş sınırlar çerçevesinde hareket edebilme ve belirlilik sağlar. Dolayısıyla

kanunilik ilkesinin korunması modern hukuk devletleri için hayati öneme haizdir. Bu önem nedeniyle

başta uluslararası antlaşmalar yolu ile kanunilik ilkesi garanti altına alınmaya çalışmıştır. Bu bağlamda

öncelikle 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 11. Maddesiyle; ‘‘Hiç kimse işlendiği sırada

ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı

suçlu sayılamaz.’’ Denilmek suretiyle kanunilik ilkesi güvence altına alınmıştır. Bu ilke Avrupa İnsan

Hakları Sözleşmesi 7. Maddesinde de aynı şekilde yer almıştır.

Ülkemizde kanunilik ilkesi, temel norm olan Anayasa ile düzenlenmiştir.1982 Sayılı Anayasa’nın

“Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması’’ başlıklı 13. Maddesi temel hak ve hürriyetlerin özlerine

dokunulmaksızın ancak kanunla sınırlandırılabileceğini öngörmektedir. Mademki bir sınırlandırma

getirilecektir bu sınırlandırma yalnız kanunla olabilecektir.[2] 1982 Anayasasının Suç ve Cezalara

İlişkin Genel Esaslar başlıklı 38. Maddesi kanunilik ilkesi bakımından temel norm niteliğindedir. Bu

maddeye göre; ‘‘(1) Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden

dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha

ağır bir ceza verilemez. (2) Suç ve ceza zaman aşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da

yukarıdaki fıkra uygulanır. (3) Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla

konulur…’’ demek suretiyle kanunilik ilkesinin temel dayanağını oluşturmuştur.

Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması bakımından; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 16.12.1966

tarihli ve 2200 A(XXI) sayılı kararıyla kabul edilerek, 19.12.1966 tarihi itibarıyla imzaya açılan ve

Türkiye’nin de taraf olduğu “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye

değinmek yerinde olacaktır. Bu sözleşme; taraf devletler, “salgın … hastalıkların önlenmesi, tedavisi

ve kontrolü” amacıyla gerekli tedbirler almakla yükümlü kılınmıştır (m. 12).’’ Demek suretiyle taraf

devletlere bulaşıcı hastalık hallerinde tedbir alma yolunun önünü açmaktadır. Dolayısıyla olağan veya

olağanüstü hâl ilanı ile tedbir alınabilecektir.

Yukarıda açıkladığımız hususlar, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanabildiği ve fakat kısıtlandığı

hallerde mutlaka kanuni dayanak bulunması gerektiği hususunda bizlere bilgi vermektedir. Burada

temel hak ve hürriyetler kapsamına nelerin girdiği hususuna da değinmekte fayda vardır. Temel hak ve

hürriyetler Anayasa’da farklı maddeler ile açıklanmıştır. Bu maddelerden bazıları; “kişi hürriyeti ve

güvenliği hakkı (m.19), “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı hakkı (m.17), “yerleşme ve

seyahat hürriyeti’’ (m.23), “ibadet hürriyeti’’ (m.24), “mülkiyet hakkı (m.35) ve “çalışma ve sözleşme

hürriyeti (m.48), ‘‘hak arama hürriyeti’’ (m.36), “eğitim ve öğretim hakkı” (m.42), “sözleşme

hürriyeti” (m.48) şeklindedir. Bu temel hak ve hürriyetler, 2019 yılında başlayan COVID-19

pandemisi nedeniyle başta ülkemiz olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kısıtlanmış durumdadır.

İşbu kısıtlanmalar maske takma zorunluluğu, sokağa çıkma yasağı, camilerde namaz kılma yasağı,

işyerinin kapatılması, şehirlerarası seyahat yasağı gibi şekillerde ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde sözü geçen kısıtlamaları bakımından dayanak olarak gösterilen kanun 24.4.1930 tarihli ve

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. İlgili kanunun On Dördüncü Bap ‘‘Ceza hükümleri’’


başlıklı kısmında, 282. Maddesi cezalandırmaya ilişkin bir düzenlemeden bahsetmektedir. Bu madde

şöyle demektedir; ‘‘Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara

uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, ikiyüzelli Türk Lirasından bin Türk Lirasına

kadar idarî para cezası verilir…’’ Bu maddeyi tamamlayıcı bir diğer madde, yine ilgili kanunun 72.

Maddesidir. Bu madde şu şekildedir;

Madde 72 – 57 nci maddede zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği

takdirde aşağıda gösterilen tedbirler tatbik olunur: (1) Hasta olanların veya hasta olduğundan şüphe

edilenlerin ve hastalığı neşrü tamim eylediği tetkikatı fenniye ile tebeyyün edenlerin fennen icap eden

müddet zarfında ve sıhhat memurlarınca hanelerinde veya sıhhi ve fenni şartları haiz mahallerde tecrit

ve müşahede altına vaz'ı. (2 ) Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı.

(3)Eşhas, eşya, elbise, çamaşır ve binaların ve fennen intana maruz olduğu tebeyyün eden sair

bilcümle mevaddın fenni tathiri.(4)Hastalık neşreden haşarat ve hayvanatın itlafı. (5)Memleket

dahilinde seyahat eden eşhasın icap eden mahallerde muayenesi ve eşyalarının tathiri. (6)Hastalığın

sirayet ve intişarına sebebiyet veren gıda maddelerinin sarf ve istihlakinin men'i. (7)Dahilinde sâri ve

salgın hastalıklardan biri zuhur eden umumi mahallerin tehlike zail oluncaya kadar set ve tahliyesi.

Yasanın ilgili maddeleri görüldüğü üzere, şu anda uygulanmakta olan tedbirlerin birçoğunu

kapsamamaktadır. Hasta olan kişilerin bulunduğu yerlerin karantina altına alınması, hasta kişinin veya

hasta olduğundan şüphesi bulunan kişinin tecriti, seyahatten kısıtlanması gibi tedbirlerin yukarıdaki

kanuna dayandırılmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tehlikeli hastalık nedeniyle

olağanüstü hal ilan edilmedikçe sağlıklı kişilerin de kısıtlanmasının kanuni veya anayasal bir dayanağı

bulunduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bu kısıtlamalar kapsamına maske takma

zorunlulukları, sokağa çıkma yasakları da girmektedir. Dolayısıyla Umumi Hıfzısıhha kanunu

kapsamında düğün, nişan gibi toplu faaliyetlerin yasaklanması ve hasta kişi bakımından tecrit,

karantina uygulanması mümkün olsa da maske yasağı veya sokağa çıkma yasağı gibi yasakları işbu

kanuna dayandırmak mümkün görünmemektedir. Hülasa mevcut hukuki durumlar bakımından maske

takma zorunlulukları, sokağa çıkma yasakları, sağlıklı kişilerin seyahat özgürlüğünün kısıtlanması gibi

tedbirler bakımından kanuni dayanak bulunmadığını görmekteyiz. 1539 sayılı umumi Hıfzıssıhha

Kanunu’nda ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nda eksikliği hissedilen hususların, ya söz konusu

kanunlarda değişiklik yapılması ya da olağanüstü hale ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile

düzenleme yapılması yoluyla giderilmesi gerekse de bu husus konumuzun dışında olup ayrıca

üzerinde durulması gerekmektedir.

Yukarıda açıkladığımız hususları destekleyici nitelikte mahkeme kararları da bulunmaktadır. Ankara

3. Sulh Ceza Hakimliğinin 2020/7884 D. İş Sayılı Kararı bu kararlardan birine örnek gösterilebilir.

İşbu karar hükmünde mahkeme, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile sokağa çıkma tedbirinin

düzenlenmediğine dolayısıyla idari para cezasının iptaline karar vermiştir.

Sonuç olarak; 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 72. Maddesi ile öngörülmüş olan tedbirler

kapsamında bulunan ve hasta bireylerin tecrit ve karantina kapsamına alınması bakımından mevcut


sokağa çıkma yasağı ve maske takma zorunluluğu sınırlandırmaların bir problem teşkil etmemesiyle

birlikte, sağlıklı bireylere uygulanan cezalar kanunilik ilkesi ile çelişmektedir. Bu hususların olağan

hukuk rejimlerinde bahsi geçen kişiler bakımından sınırlandırılması, seyahat yasağının konulması[8]

mümkün görünmemektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1982 Sayılı Anayasa’nın “Temel Hak ve

Hürriyetlerin Sınırlanması’’ başlıklı 13. Maddesi temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın

ancak kanunla sınırlandırılabileceğini öngörmesi hasebiyle kanuni dayanağı bulunmayan gerekçeler ile

kişilere suç ve ceza ihdas edilmesini, kişilerin bu yollarla sınırlandırılmasını hukuka uygun

bulmamaktayız.

Yazar: Sena KARADUMAN