KORONAVİRÜS (COVİD – 19) TEDBİRLERİNİN ‘KANUNİLİK’ İLKESİ KAPSAMINDA KISA BİR DEĞERLENDİRMESİ
Günümüzde bireyin hak ve özgürlükleri için temel güvence; suçların ve cezaların niteliğinin önceden
çizilmesi ve bireyin kendi fiilinin niteliği bakımından şüphe içinde kalmamasıdır. Bu güvence, Latince
“nullum crimen nulla poena sine lege” yani kanunsuz suç ve ceza olmaz cümlesi ile ifade edilmiştir.
Hukukumuzda ise bu ilke; ‘‘suçların ve cezaların kanuniliği’’ olarak adlandırılmıştır. Kanunilik,
bireye daha önceden çizilmiş sınırlar çerçevesinde hareket edebilme ve belirlilik sağlar. Dolayısıyla
kanunilik ilkesinin korunması modern hukuk devletleri için hayati öneme haizdir. Bu önem nedeniyle
başta uluslararası antlaşmalar yolu ile kanunilik ilkesi garanti altına alınmaya çalışmıştır. Bu bağlamda
öncelikle 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 11. Maddesiyle; ‘‘Hiç kimse işlendiği sırada
ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı
suçlu sayılamaz.’’ Denilmek suretiyle kanunilik ilkesi güvence altına alınmıştır. Bu ilke Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi 7. Maddesinde de aynı şekilde yer almıştır.
Ülkemizde kanunilik ilkesi, temel norm olan Anayasa ile düzenlenmiştir.1982 Sayılı Anayasa’nın
“Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması’’ başlıklı 13. Maddesi temel hak ve hürriyetlerin özlerine
dokunulmaksızın ancak kanunla sınırlandırılabileceğini öngörmektedir. Mademki bir sınırlandırma
getirilecektir bu sınırlandırma yalnız kanunla olabilecektir.[2] 1982 Anayasasının Suç ve Cezalara
İlişkin Genel Esaslar başlıklı 38. Maddesi kanunilik ilkesi bakımından temel norm niteliğindedir. Bu
maddeye göre; ‘‘(1) Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha
ağır bir ceza verilemez. (2) Suç ve ceza zaman aşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da
yukarıdaki fıkra uygulanır. (3) Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur…’’ demek suretiyle kanunilik ilkesinin temel dayanağını oluşturmuştur.
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması bakımından; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 16.12.1966
tarihli ve 2200 A(XXI) sayılı kararıyla kabul edilerek, 19.12.1966 tarihi itibarıyla imzaya açılan ve
Türkiye’nin de taraf olduğu “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye
değinmek yerinde olacaktır. Bu sözleşme; taraf devletler, “salgın … hastalıkların önlenmesi, tedavisi
ve kontrolü” amacıyla gerekli tedbirler almakla yükümlü kılınmıştır (m. 12).’’ Demek suretiyle taraf
devletlere bulaşıcı hastalık hallerinde tedbir alma yolunun önünü açmaktadır. Dolayısıyla olağan veya
olağanüstü hâl ilanı ile tedbir alınabilecektir.
Yukarıda açıkladığımız hususlar, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanabildiği ve fakat kısıtlandığı
hallerde mutlaka kanuni dayanak bulunması gerektiği hususunda bizlere bilgi vermektedir. Burada
temel hak ve hürriyetler kapsamına nelerin girdiği hususuna da değinmekte fayda vardır. Temel hak ve
hürriyetler Anayasa’da farklı maddeler ile açıklanmıştır. Bu maddelerden bazıları; “kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı (m.19), “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı hakkı (m.17), “yerleşme ve
seyahat hürriyeti’’ (m.23), “ibadet hürriyeti’’ (m.24), “mülkiyet hakkı (m.35) ve “çalışma ve sözleşme
hürriyeti (m.48), ‘‘hak arama hürriyeti’’ (m.36), “eğitim ve öğretim hakkı” (m.42), “sözleşme
hürriyeti” (m.48) şeklindedir. Bu temel hak ve hürriyetler, 2019 yılında başlayan COVID-19
pandemisi nedeniyle başta ülkemiz olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kısıtlanmış durumdadır.
İşbu kısıtlanmalar maske takma zorunluluğu, sokağa çıkma yasağı, camilerde namaz kılma yasağı,
işyerinin kapatılması, şehirlerarası seyahat yasağı gibi şekillerde ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde sözü geçen kısıtlamaları bakımından dayanak olarak gösterilen kanun 24.4.1930 tarihli ve
1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. İlgili kanunun On Dördüncü Bap ‘‘Ceza hükümleri’’
başlıklı kısmında, 282. Maddesi cezalandırmaya ilişkin bir düzenlemeden bahsetmektedir. Bu madde
şöyle demektedir; ‘‘Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara
uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, ikiyüzelli Türk Lirasından bin Türk Lirasına
kadar idarî para cezası verilir…’’ Bu maddeyi tamamlayıcı bir diğer madde, yine ilgili kanunun 72.
Maddesidir. Bu madde şu şekildedir;
Madde 72 – 57 nci maddede zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği
takdirde aşağıda gösterilen tedbirler tatbik olunur: (1) Hasta olanların veya hasta olduğundan şüphe
edilenlerin ve hastalığı neşrü tamim eylediği tetkikatı fenniye ile tebeyyün edenlerin fennen icap eden
müddet zarfında ve sıhhat memurlarınca hanelerinde veya sıhhi ve fenni şartları haiz mahallerde tecrit
ve müşahede altına vaz'ı. (2 ) Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı.
(3)Eşhas, eşya, elbise, çamaşır ve binaların ve fennen intana maruz olduğu tebeyyün eden sair
bilcümle mevaddın fenni tathiri.(4)Hastalık neşreden haşarat ve hayvanatın itlafı. (5)Memleket
dahilinde seyahat eden eşhasın icap eden mahallerde muayenesi ve eşyalarının tathiri. (6)Hastalığın
sirayet ve intişarına sebebiyet veren gıda maddelerinin sarf ve istihlakinin men'i. (7)Dahilinde sâri ve
salgın hastalıklardan biri zuhur eden umumi mahallerin tehlike zail oluncaya kadar set ve tahliyesi.
Yasanın ilgili maddeleri görüldüğü üzere, şu anda uygulanmakta olan tedbirlerin birçoğunu
kapsamamaktadır. Hasta olan kişilerin bulunduğu yerlerin karantina altına alınması, hasta kişinin veya
hasta olduğundan şüphesi bulunan kişinin tecriti, seyahatten kısıtlanması gibi tedbirlerin yukarıdaki
kanuna dayandırılmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tehlikeli hastalık nedeniyle
olağanüstü hal ilan edilmedikçe sağlıklı kişilerin de kısıtlanmasının kanuni veya anayasal bir dayanağı
bulunduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bu kısıtlamalar kapsamına maske takma
zorunlulukları, sokağa çıkma yasakları da girmektedir. Dolayısıyla Umumi Hıfzısıhha kanunu
kapsamında düğün, nişan gibi toplu faaliyetlerin yasaklanması ve hasta kişi bakımından tecrit,
karantina uygulanması mümkün olsa da maske yasağı veya sokağa çıkma yasağı gibi yasakları işbu
kanuna dayandırmak mümkün görünmemektedir. Hülasa mevcut hukuki durumlar bakımından maske
takma zorunlulukları, sokağa çıkma yasakları, sağlıklı kişilerin seyahat özgürlüğünün kısıtlanması gibi
tedbirler bakımından kanuni dayanak bulunmadığını görmekteyiz. 1539 sayılı umumi Hıfzıssıhha
Kanunu’nda ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nda eksikliği hissedilen hususların, ya söz konusu
kanunlarda değişiklik yapılması ya da olağanüstü hale ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenleme yapılması yoluyla giderilmesi gerekse de bu husus konumuzun dışında olup ayrıca
üzerinde durulması gerekmektedir.
Yukarıda açıkladığımız hususları destekleyici nitelikte mahkeme kararları da bulunmaktadır. Ankara
3. Sulh Ceza Hakimliğinin 2020/7884 D. İş Sayılı Kararı bu kararlardan birine örnek gösterilebilir.
İşbu karar hükmünde mahkeme, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile sokağa çıkma tedbirinin
düzenlenmediğine dolayısıyla idari para cezasının iptaline karar vermiştir.
Sonuç olarak; 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 72. Maddesi ile öngörülmüş olan tedbirler
kapsamında bulunan ve hasta bireylerin tecrit ve karantina kapsamına alınması bakımından mevcut
sokağa çıkma yasağı ve maske takma zorunluluğu sınırlandırmaların bir problem teşkil etmemesiyle
birlikte, sağlıklı bireylere uygulanan cezalar kanunilik ilkesi ile çelişmektedir. Bu hususların olağan
hukuk rejimlerinde bahsi geçen kişiler bakımından sınırlandırılması, seyahat yasağının konulması[8]
mümkün görünmemektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1982 Sayılı Anayasa’nın “Temel Hak ve
Hürriyetlerin Sınırlanması’’ başlıklı 13. Maddesi temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın
ancak kanunla sınırlandırılabileceğini öngörmesi hasebiyle kanuni dayanağı bulunmayan gerekçeler ile
kişilere suç ve ceza ihdas edilmesini, kişilerin bu yollarla sınırlandırılmasını hukuka uygun
bulmamaktayız.
Yazar: Sena KARADUMAN