Başvuru; mağdur olunan bir suç sonucu oluşan gebeliğin sonlandırılması talebinin sürüncemede bırakılması
nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Başvurucu; eşinin cinsel saldırısı sonrasında gebe olduğunu öğrendiğini, devletin yardımı dışında bir geliri
olmadığından dört çocuğuna bakmakta zorlanması ve cinsel saldırıyı sürekli hatırlatması nedeniyle yeniden
çocuk sahibi olmak istemediğini beyan etmiştir. 5237 sayılı Kanun'un 99. maddesinin (6) numaralı fıkrasında
cinsel saldırı mağduru kadının rızası hâlinde yirminci haftadan fazla olmamak kaydıyla gebeliğini
sonlandırılmasına hukuken imkân tanındığını belirten başvurucu, şikâyet dilekçesinde rahim tahliyesine
karar verilmesini talep ettiğini ancak işin aciliyetine rağmen savcılıklarca hiçbir işlem yapılmadığından
cinsel saldırı sonucu meydana gelen gebeliğe katlanmak zorunda kaldığını vurgulamıştır. Başvurucu,
mevzuattaki yirmi haftalık sürenin henüz tamamlanmaması nedeniyle Anayasa Mahkemesince rahim
tahliyesine dair tedbir kararı verilmesini talep etmiş; etkili bir soruşturma yapılmaması nedeniyle maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Olaydaki şartlar bütün olarak değerlendirilmiş, soruşturmanın sonucundan bağımsız olarak mümkün olan en
kısa sürede verilmesi gereken karar, zaman faktörünün kritik önemi olduğu yaklaşık beş haftalık sürede bir
türlü verilememiştir. Soruşturma makamlarının tutumu, başvurucunun gebeliğini sonlandırması imkânına
erişmesini olanaksız kılmış ve başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiştir. Bu durum söz konusu adil dengenin
başvurucu aleyhine bozulmasına yol açmış, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve
geliştirilmesi hakkına yapılan müdahalenin orantısız olması sonucunu doğurmuştur.
Karar: Anayasa Mahkemesi 2.B., 2020/11939 B., 17.04.2024 T., A.J.
Yazarlar: Av. Mehmet TAV, Stj. Av. Ezgi YARMAN