TEMEL HALİYLE HAKARET SUÇU 

 

Hakaret suçu ve suçun unsuları 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Şerefe Karşı Suçlar” başlıklı sekizinci bölümünde düzenlenmiştir. Kanunun Hakaret başlıklı 12z5. maddesinin ilk fıkrası “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...” hükmü ile suçun ve suçun karşılığındaki cezanın temel şeklini tanımlamıştır.

 

Kanunun lafzından anlaşılacağı üzere; suç ile korunan hukuki değe, kişinin manevi tamlığının bir parçası olan şerefidir. Madde gerekçesinde bu husus “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.” şeklinde ifade edilmiştir.[1]

 

Hakaret suçu, fail bakımından herhangi bir özellik göstermeyen; herkes tarafından işlenebilen bir suçtur. Kanun “...bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi...” demek suretiyle bu hususu vurgulamaktadır. Ezcümle ceza sorumluluğu olan herkes bu suçun faili olabilir. Yine kanunda suçun mağdurunu kastederek “...bir kimsenin onur,...” demek suretiyle suçun mağdurunun da herhangi bir kimse olabileceğini hükme bağlamıştır. Neticeten suçun temel şeklinde kanun koyucu tarafından mağdura da bir özellik atfedilmemiştir.

 

Bunun yanında hakaret suçu fiil bakımından serbest hareketli bir suçtur. Bu nedenle suç herhangi bir biçimde işlenebilecektir. Önem arz eden nokta fail tarafından gerçekleştirilen söz ya da eylemlerin; mağdurun şerefini, onurunu yahut toplum içindeki saygınlığını hedef almış olmasıdır. Bu suç maddi anlamda neticeli bir suç olmayıp sırf davranış suçudur. Kişilerin saygınlıklarını zedeleyebilecek söz ve davranışlar, belli bir somut durum ya da olgunun isnat edilmesi suretiyle olabileceği gibi genel ve soyut nitelikteki söz ve davranışlarla da işlenebilir. Somut bir fiil veya olgu isnadı, belli bir durumu ifade etmek için yer, zaman, şekil ve kişilerden bahsetmek biçimindeyken sövmek, genel tarzdaki söz ve davranışlardır. Somut bir olgunun söz konusu olabilmesi için aşağılayıcı isnadın genel hatlarının belirtilmesi ve hakaret konusu fiili somutlaştıracak açıklıkta olması yeterli olup, isnatların olayın bütün ayrıntılarını içermesi gerekmez.[2]

 

Hakaret suçu manevi unsur bakımından kasten işlenebilen suçlardandır. Çünkü mağdurun şerefinin saldırıya uğraması ancak failin bu sonucu istemesine bağlıdır. Buradaki kasıt genel kasıt olup, failin davranışının mağdurun onur, şeref ve saygınlığını zedeleyebileceğini bilmesi ve bunu istemesi yeterlidir. Bu anlamda failin saiki önem taşımaz. Failde hakaret kastının bulunup bulunmadığı failin kullandığı sözlerden, failin davranış biçimlerinden, fail ve mağdur arasındaki kişisel bağdan ve faille mağdurun içinde bulunduğu toplumsal koşullar dikkate alınarak tespit edilmelidir.[3]

 

Hakaret suçunu nitelikli hale getiren unsurlar 125. maddenin 3 ve 4. fıkralarında gösterilmiştir. Hakaret suçunun kamu görevlisine görevinden dolayı işlenmesi; dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı işlenmesi; kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi cezanın alt sınırına etki eden nitelikli halleri oluşturmaktadır. Diğer nitelikli hal hakaretin alenen işlenmesidir ki, bu durum cezada belli bir oranda artırım yapılmasını gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.[4]

 

SUÇUN KAMU GÖREVLİSİNE KARŞI GÖREVİNDEN DOLAYI İŞLENMESİ HALİ           

 

Kamu görevlisinin, kanunlardan kaynaklanan görevini yerine getirmesi, görevinden dolayı durumunu oluşturmaktadır. Bu anlamda, kamu görevlisine yahut kamu görevlisi sayılan kişiye karşı görevini yerine getirirken, yani görevin ifası sırasında hakaret edilmesi zorunlu olmayıp; kamu görevlisine görevinden ayrıldıktan sonra görevinden dolayı hakaret edildiği hallerde de dahi bu nitelikli hal uygulanmalıdır. [5]

  

YASAL MEVZUAT KAPSAMINDA AVUKATLIK MESLEĞİ

  

Hak arama özgürlüğünün fiilen gerçekleşmesi, avukatlık mesleğinin varlığıyla olanaklıdır. Avukatlık, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün yansıması ve bu hakkın kullanılmasının güvencesini oluşturan bir meslektir.[6] Bu anlamda avukatlık mesleğinin nitelikleri önce özel kanun niteliğindeki 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu kapsamında daha sonra cezai işlemlerim müeyyidesi anlamında genel bir belirleyicilik arz eden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirmekte fayda vardır.

 

1136 Sayılı Avukatlık Kanunu kapsamında avukatın görevi sayılan hususlar ile diğer yasalarda avukat sıfatına yüklenen görevler “avukatın görevi” olarak kabul edilmelidir. Avukatın görevinin neleri kapsadığı 1136 sayılı kanunda sayılmaktadır. Kanunun 35. Maddesinin ilk ve ikinci fıkralarında avukatların yapabilecekleri işler gösterilmiştir. Bu bakımdan, avukatların gerek adli iş ve davaların takibiyle ilgili 35/1. Maddedeki görevleri ve gerekse 35/2. maddesindeki (genel vekalet görevi; özel veya kamu kurum ve kuruluşlarında iş takibi, danışmanlık vb.) görevleri nedeniyle kamu görevlisi sayılmaları gerekmektedir.

 

1136 sayılı Kanunun 57. maddesi gereği, “görevi sırasında veya görevi nedeniyle avukata karşı suç işleyen fail, bu fiilini hakime karşı işlemiş gibi cezalandırılmalıdır.” Ancak bunun için, ilgili suç tipinde mağdurun hakim veya kamu görevlisi olduğunun unsur veya ağırlatıcı neden olarak öngörülmüş olması gerekmektedir. Ancak, 5237 sayılı TCK hükümlerinde artık bir suçun mağdurunun hakim olması özel olarak düzenlenmemiş fakat, yapılan kamu görevi nedeniyle suçun işlenmesi öngörülmüştür.

 

Avukatlık mesleğine verilen önemi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ele alan kanun koyucu, bu kanun sisteminde avukatı bir taraftan “kamu görevlisi” olarak düzenlemiş iken, diğer yandan da avukatın hakim-savcı gibi “yargı görevi yapan” kimse olduğunu kabul etmiştir.[7] Kanunun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde, “kamu görevlisi” ve “yargı görevi yapan” kavramları açıklanmıştır. Maddenin (c) bendinde, “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” ve (d) bendine göre de, “Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler, adli, idari ve askeri mahkemeler üye ve hakimleri ile cumhuriyet savcısı ve avukatlar” tanımlamaları yapılmıştır. Kanun lafzından anlaşılmaktadır ki, TCK nezdinde kamu görevlisi sayılabilmek için sürekli olarak kamu görevi icra eden kişi olma şartı bulunmamaktadır. Avukatlık ise yargı görevi yapan nitelikte görevler içerisine dahil edilmiştir. Bu anlamda avukat görevini icra ettiği süreç içerisinde kamu görevlisi sayılmalıdır.

 

Sonuç olarak 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu düzenlenmeleri ile avukatların görevleri dolayısıyla “kamu görevlisi” olarak kabul edilmeleri gerekmiştir. Bu kabulün sonucu olarak, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan, “kamu görevlisi” sıfatını fail veya mağdur yönünden düzenleyen tüm hükümler avukatlar için de uygulanır duruma gelmiştir.[8]

 

 YARGI KARARLARINDA "AVUKATA KARŞI GÖREVİNDEN DOLAYI" HAKARET

 

T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi; 11/2/2008 Tarih, 2006/8458 Esas ve 2008/1349 Karar Sayılı İlamında;

“...Haciz sırasında alacaklı vekili avukata ve icra memuruna aynı sözlerle sövme eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 125/1,3-a, 125/4, 43/2. madde ve fıkralarına girdiği gözetilmeden, mağdur sayısınca hüküm kurulması yasaya aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verildi.” şeklinde hüküm kurmuştur.

  

T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi; 26/11/2015 Tarih, 2013/28297 Esas ve 2015/38568 Karar Sayılı İlamında;

“...Sanığın kamu görevlisi sayılan avukata karşı görevi nedeniyle icra takibi yaptığı sırada telefonda hakaret eyleminin TCK’nın 125/3-a maddesine uyacağının gözetilmemesi,...” şeklinde beyanda bulunmuştur.

 

T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 29/9/2015 Tarih, 2015/21235 Esas ve 2015/34259 Karar Sayılı İlamında;

“...Görevinden dolayı avukata hakaret eyleminden dolayı TCK'nın 125/3-a maddesiyle hükümlülük kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,...” şeklinde beyanda bulunmuştur.

 

T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi; 16/3/2015 Tarih, 2013/34827 Esas ve 2015/24635 Karar Sayılı İlamında;

“...Sanık A.T.'nın, katılana hitaben "şerefsiz, ananı avradını sinkaf ederiz, seni gebertiriz, orospu çocuğu, piç, seninle işimiz bitmedi" biçiminde sözler söylediğinin, tanıklar E.T., E. Ü. ve G. Ç.'in aşamalarda anlatımları ile sübuta erdiğinin anlaşılması karşısında, TCK'nın maddelerinde tanımlanan tehdit ve avukata görevinden dolayı hakaret suçlarından mahkumiyeti yerine beraat kararları verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.

 

T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi; 25/6/2019 Tarih, 2019/3493 Esas ve 2019/11778 Karar Sayılı İlamında;

“...Somut olayda sanığın olay tarihinde kiracı sıfatıyla kullandığı taşınmazın kira bedelinin ödenmesi hususunda Eskişehir Barosuna kayıtlı Avukat olarak görev yapmakta olan katılana yönelik gerçekleştirdiği iddia ve kabul edilen hakaret eyleminin, taşınmazın sahibi ... isimli kişi tarafından verilen Eskişehir.... Noterliğinin 25/08/2008 tarihli ve 19806 sayılı vekaletname içeriği nazara alındığında, katılan Avukata yönelik görevinden dolayı gerçekleştirilmesi nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/3-a maddesi gereğince ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden anılan Kanun'un 125/1. maddesi uyarınca uygulama yapılarak eksik ceza tayin edilmesinde,...” şeklinde beyanda bulunmuştur.

 

 

Yazar: Stj. Av. Ahmet ALMACI

 

30/1/2021, KAYSERİ.

 

[1] Koca & Üzülmez, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2018, sf. 469.

[2] Aydın, Türk Ceza Hukukunda Hakaret Suçu  [Hakemli Makale], 2013, sf. 888.

[3] Tarhan, sf. 301.

[4] Koca & Üzülmez, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2018, sf.494.

[5] Yenidünya & Alşahin, TBB Dergisi Sayı 68, 2007, sf. 72. Benzer görüş için bkz. : “Hakaret suçu ister kamu görevlisinin huzurunda isterse gıyabında işlenmiş olsun suçun GÖREVİNDEN DOLAYI işlenmiş olması gerekir.” Özbek-Doğan-Bacaksız-Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler 2018, sf. 511.

[6] Gökcan-Tahsin, Açıklamalı Avukatlık Yasası 2009, sf. 51.

[7] Yargıtay Tetkik Hakimi Hasan Tahsin GÖKCAN, Yeni Türk Ceza Kanunu Hükümleri Karşısında Avukatlık Mesleği, Ankara Barosu Dergisi, 2009, sf. 152.

[8] Yargıtay Tetkik Hakimi Hasan Tahsin GÖKCAN, Yeni Türk Ceza Kanunu Hükümleri Karşısında Avukatlık Mesleği, Ankara Barosu Dergisi, 2009, sf. 154.